A’dan Z’ye Özgürlükçü Demokrasi gazetesi davası: Dava başa sardı – Eda Narin

Özgürlükçü Demokrasi gazetesine kayyum atanması ve gözaltı furyasıyla başlayan yargılama sürecinde dava başa sardı. İstinaf mahkemesi, verilen ceza kararlarını bozarak, yeniden yargılamanın önünü açtı. Davada yargılanan gazeteci Hicran Urun, “Haberlerden oluşan bir iddianameye rağmen dava basın davası olarak geçmedi yani mahkeme bizi ‘terör’ davasında yargıladı. Nereden baksan absürt ve bir hizaya getirme davası olduğu açık” dedi.

Bugün Türkiye’de gazetecilik tam anlamıyla bıçak sırtında ilerleyişini sürdürüyor. Gözaltı ve tutuklanma riskinin her zaman var olduğunu bilerek mesleklerinden vazgeçmeyen gazeteciler günlerinin bir kısmında haber yazarken bir kısmında ise mahkeme mahkeme ‘yargılanmaya’ devam ediyor. Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle baskınlarla gözaltına alınan ve tutuklanan gazetecilerin davalarından biri de Özgürlükçü Demokrasi gazetesi davası.

GAZETEYE KAYYUM ATANDI

Tarihler 28 Mart 2018’i gösterdiğinde Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin İstanbul Beyoğlu’nda bulunan merkez binası ve basımı yapılan matbaa polis tarafından basıldı. Baskın sonrası 22 kişi gözaltına alındı. Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri ise Gün Matbaacılık’ta basılan Özgürlükçü Demokrasi gazetesine giderek gazetenin TMSF’ye devredildiğini ve kayyum atandığını bildirdi. Polis ekipleri gazetenin imtiyaz sahibi İhsan Yaşar’ı gözaltına aldı.

GÖZALTI FURYASI DEVAM ETTİ

22 gazete çalışanının gözaltına alınması sonrası gözaltı furyası gazetenin editörlerine de sıçradı. Kayyum atanmasından yalnız birkaç gün sonra 4 Nisan 2018’de gece saat 00.00 ile 03.00 saatleri arasında gerçekleştirdiği baskınlarda gazetenin editörleri Mehmet Ali Çelebi, Reyhan Hacıoğlu ve Hicran Urun ile çalışanlar Pınar Tarlak, Ramazan Sola ve Nedim Demirkıran’ı gözaltına aldı. Ayrıca gazetenin eski çalışanlarından Mehmet Beyazit da gözaltına alınanlar arasındaydı.

GAZETE NÜSHASI DELİL MİDİR?

Baskınlarda ise polisin ‘delil’ olarak gaz maskesi, Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin kimi sayılarına, kitap, mektup ve fotoğraflara el koyması dikkat çekerken, gazetecilerin cinsiyetçi söylemlere maruz bırakıldığı da öğrenildi.

İLK TUTUKLAMALAR: GEREKÇE AYNI

Gözaltı furyası sonrası ilk tutuklama 6 Nisan 2018’de geldi. Özgürlükçü Demokrasi gazetesi İmtiyaz Sahibi İhsan Yaşar ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İshak Yasul, “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle tutuklandı.

İkinci gözaltı furyasından da tutuklama çıktı. Gazetenin editörleri Mehmet Ali Çelebi, Reyhan Hacıoğlu ve Hicran Urun ile çalışanlar Pınar Tarlak, savcılık ifadeleri dahi alınmadan tutuklandı. Çelebi, Hacıoğlu, Urun ve Tarlak’ın tutuklanmasına gerekçe ise yine aynıydı: Örgüt üyeliği.

TGS: DEMOKRASİ, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE MÜMKÜN OLUR

Gazetecilerin tutuklanması sonrası Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) “Basın özgürlüğü sıralamasında, Türkiye’nin bu kadar geri sıralarda olmasının nedeni hiç şüphesiz tutuklu gazeteciler ve medya üzerindeki hükümet baskısı. 2019’da yapılacak seçimler öncesinde hem Türkiye’nin en yaygın medya kuruluşlarında söz sahibi olan hem de muhalif medya kuruluşlarını kapatarak ya da baskı altında tutarak kontrolü tamamen ele geçirmek isteyen hükümetin demokrasi, basın özgürlüğü gibi dertlerinin olmadığını düşünüyoruz. Tutuklanan Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi çalışanlarının ve cezaevlerinde bulunan 148 gazetecinin bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. Demokrasi basın özgürlüğü ile mümkün olur” açıklaması yaparken, iktidara yakınlığıyla bilinen bazı gazetelerde haber “PKK’nın gazetesi Özgürlükçü Demokrasi’nin matbaasında çalışan 20 kişi tutuklandı” başlığıyla servis edildi.

İDDİANAMEYE KONU OLAN DELİLLER

Gazeteci ve gazete çalışanlarının tutuklanması sonrası savcılık iddianameyi 22 Mayıs 2018’de hazırladı. İddianamede savcılık tarafından yer verilen en önemli iddialardan biri Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin kapatılan Özgür Gündem gazetesinin devamı olmasıydı. Bir diğer önemli nokta ise iddianamede Özgürlükçü Demokrasi gazetesinde Türkiye’nin 21 Ocak 2018’de Suriye’nin kuzeyindeki Afrin’e yönelik ‘Zeytin Dalı Harekatı’ adıyla başlatılan sınır ötesi askeri operasyon dönemlerinde yayımlanan haberlerin hemen hemen çoğu delil olarak gösterildi. İddianameye konu olan haber ve yazılar, yargılama boyunca gazetecilere sık sık mahkeme başkanı tarafından soruldu.

İddianamede, şu ifadelere yer verildi:

“… kamuoyunda “Zeytin Dalı Harekatı” olarak bilinen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin PKK/KCK bölücü terör örgütüne ve örgütün Suriye uzantılarına yönelik Afrin’de yürütmekte olduğu meşru operasyonlarla ilgili örgütün lehine, devletimiz aleyhine yalan haberlerle olumsuz bir algı oluşturmak amacıyla rutin ve sistematik şekilde terör örgütü propagandasının yapıldığı, söz konusu gazetenin “Özgür Gündem” isimli 675 sayılı KHK ile kapatılan örgütsel gazetenin devamı niteliğinde olduğu, zira “Özgür Gündem” gazetesinin İstanbul Beyoğlu’nda bulunan yayım merkezi ile “Özgürlükçü Demokrasi” gazetesinin yayımcısı Engin Basın Yayın firmasının şirket merkezinin aynı adreste faaliyet yürüttükleri, ayrıca aşağıda eylemleri belirtilen “Özgürlükçü Demokrasi” gazetesi çalışanlarından bir çoğunun daha önce de “Özgür Gündem” gazetesinde çalıştıkları, dolayısıyla bölücü terör örgütünün “Özgür Gündem” gazetesiyle yürüttüğü KCK organizesindeki propaganda ve ajitasyon faaliyetlerinde gazetenin kapatılması ile oluşan boşluğun “Özgürlükçü Demokrasi” gazetesiyle doldurulmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.”

KÜRTÇE ŞARKI DELİL SAYILDI

Gazetenin editörlerinin ikametlerine yapılan baskınlarda el konulan ve iddianameye ‘delil’ olarak eklenen bazı materyaller ise şöyle:

Hicran Urun’un çektiği “Sur: Ax u welat (Toprak ve ülke: Sur)” adlı belgesel, belgeselin basın açıklamasının Yunancaya çevrilmesi için gönderilen elektronik posta içerikleri ve harici belleğinde bulunan Kürtçe şarkılar.

Urun, mahkemedeki beyanında iddianameye delil olan materyallere ilişkin, “Delil olarak iddianameye konulan şeyler yasal olarak çıkan şeyler masa başında çalışırken çekildiğim bir fotoğrafım ve MP3’te dinlediğim bir Kürtçe şarkı. Bizim burada gazetecilik faaliyetlerimiz yargılanıyor. Muhalif yayın çizgisi yargılanıyor” dedi.

Mehmet Ali Çelebi’nin telefonunda kayıtlı olan PYD’nin eski lideri Salih Müslim’in numarası. 

Çelebi, mahkemede kendisine mahkeme başkanı tarafından sorulması üzerine şu cevabı verdi: “Gazeteciler dünyanın bir ucundaki kişinin numarasına çok rahat ulaşabilir. Ayrıca telefonumuzda kayıtlı diye aramış olmamız gerekmiyor.”

Reyhan Hacıoğlu’nun ev baskınında evinde bulunan bir gaz maskesi.

Hacıoğlu, iddianamedeki delile ilişkin olarak “ Gözaltına alındığım evden alınan materyaller bana ait değildir. Buna rağmen bunlar benimmiş gibi gösteriliyor” dedi.

MAHKEME BAŞKANI SIK SIK SÖZ KESTİ

İstanbul 23 Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmanın başlarında mahkeme başkanı, avukat Özcan Kılıç’ın ilk savunmayı Yazı İşleri Müdürü İshak Yasul’un yapmasını talep etmesi üzerine “Siz işimizi bize öğretmeyin” cevabını verdi. Mahkeme başkanının tüm duruşmalarda gazetecilerin sözünü kesmesine hem avukatlar hem de mahkeme salonunda bulunan gözlemciler ve siyasetçiler sık sık şahit oldu.

AVUKATLAR İSTİNAFA GİTTİ

10 Nisan 2019’da gerçekleşen duruşmada Hicran Urun ve İshak Yasul tahliye edilirken, yargılamanın son duruşması 28 Haziran 2019’da görüldü. 

Reyhan Hacıoğlu, Hicran Urun ve İshak Yasul hakkında iddianamede yer alan “silahlı terör örgütüne üye olmakla” suçlaması, mahkeme tarafından “silahlı terör örgütü içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek” olarak değiştirildi. Gazetecilerin her biri 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Verilen cezalar ertelendi.

Mehmet Ali Çelebi hakkındaki suçlama da “silahlı terör örgütü içerisindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek” olarak değiştirildi. Ancak Çelebi hakkında verilen cezada indirim yapılmadı. Bu yüzden Çelebi hakkında 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Çelebi, karar ile birlikte tahliye edildi.

Hicran Urun’un Tahliyesi

Hicran Ürün; “terör örgütü propagandası” ve “terör örgütlerinin yayınlarını basmak veya yayınlamak” suçlamalarından beraat etti. İshak Yasul ise “zincirleme ve basın ve yayın yoluyla terör örgütünün propagandasını yapmak” iddiasıyla 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı. Yasul; “suçu ve suçluyu övme”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve aşağılamak” ile “terör örgütlerinin yayınlarını basmak veya yayınlamak” suçlarından beraat etti.

Avukatlar, karara ilişkin istinaf mahkemesine itirazda bulundu.

MAHKEME BAŞKANI: BASINI ALMIYORUZ

Öte yandan 28 Haziran 2019’da görülen ve tahliye ile sonuçlanan duruşmada, karar için mahkeme heyetinin verdiği ara sonrası gazeteciler mahkeme salonuna alınmadı. Gazetecilerin ısrarına mahkeme başkanından sadece “Basını almıyoruz” cevabı geldi. 

İSTİNAF KARARINI VERDİ: DAVA BAŞA SARDI

Avukatların istinaf mahkemesine bulundukları itiraz hakkındaki kararını mahkeme Mart 2021’de açıkladı. Ramazan Sola hakkında verilen beraat kararını onayan mahkeme, Mizgin Fendik ve Pınar Tarlak hakkında verilen beraat kararlarını ise bozdu. İhsan Yaşar, Hicran Urun, Mehmet Ali Çelebi, Reyhan Hacıoğlu ve İshak Yasul’a verilen cezaları yerinde bulmayan mahkeme kararı bozarak, dosyayı İstanbul 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri gönderdi. İstinaf mahkemesinin bu kararı “Dava başa sardı” dedirtti. İstinaf mahkemesinin kararı sonrası ilk yargılama ise 3 Kasım’da.

Özgürlükçü Demokrasi davasında tutuklu yargılanan ve sonrasında tahliye olan gazeteci Hicran Urun ise dava sürecini şöyle değerlendiriyor:

“Hazırlanan iddianamenin neredeyse tamamı gazetenin haberlerinden oluşuyor. Bir de gazetede masa başında çalışırken çekilmiş fotoğraflarım, telefon rehberimdeki gazete çalışanı arkadaşlarımın telefon numaraları ve dinlediğim Kürtçe şarkılar. Yani aslında iddianame ile gazeteci olduğumu ispatlamaya çalışmışlar ama zaten ben o gazetenin sigortalı çalışanıyım ve bunu da inkar etmiyorum. Yani bomboş bir iddianame ile gazeteciliği yargılıyorlar. Bu iddianameye delil olarak konulan şeylerden de net anlaşılıyor.  Zaten mahkeme de bunu hiçbir zaman reddetmedi, açıkça söylenmese de heyetin haberlere ilişkin soruları ve hazırlanan iddianame ‘iktidarın istediği gazeteciler’ değilsin yargılaması olduğunu açıkça gösteriyor. Bu davanın bir diğer tuhaf yani haberlerden oluşan bir iddianameye rağmen dava basın davası olarak geçmedi yani mahkeme bizi ‘terör’ davasında yargıladı. Nereden baksan absürt ve bir hizaya getirme davası olduğu açık. 

“GERÇEĞİ SÖYLEMEKTEN VAZGEÇMEYİZ”

Şimdi istinaf bize verilen 3 yıl 6 aylık cezayı bozdu ve yeniden yargılama verdi. Bu davada hakkında beraat kararı verilmiş arkadaşlarımız vardı; gazetenin sekreteri, şoförü. Onlar hakkında verilen beraat kararı da bozuldu. Anlaşılan  verilen ceza iktidarı tatmin etmemiş. İktidar ‘itaat’ eden bir toplum istiyor. Kadından tutun emekçiye,  muhaliflere, Kürtlere kadar bu böyle. İtaatkar bir toplum yaratmanın en önemli araçlarından biri de basın. Bu nedenle boyun eğmeyen, kendisinden olmayan gazetecilere tahammülü yok. Ve onlar iktidara göre gazeteci değil ‘terörist’ bu nedenle bu dava basın davası olarak değil ‘terör’ davası olarak açıldı. Ama iktidar da çok iyi biliyor ki bu özgür basına yönelik ilk dava değil ve hiçbir zaman adalet arayışımızdan da gerçeği söylemekten de vazgeçmedik,  vazgeçmeyiz.”

Bu haber metni, Hollanda Büyükelçiliği MATRA Programı desteğiyle yürütülen “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında hazırlanmıştır. Haber içeriğinden Eda Narin sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin ve Gazeteciler Cemiyeti’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

Spread the love