Yerinden yurdundan göçmenin beyin hali: Aslı Erdoğan Davası

Press in Arrest, 3 Mayıs basın özgürlüğü gününde yayınladığı “Türkiye’de Gazeteci Yargılamalarının Anatomisi” raporunda 2018 yılından bu yana 365 gazetecinin yargılandığı 240 dava olduğunu duyurdu. Bu davalardan biri de yazar Aslı Erdoğan’ın da yargılandığı, 30 Ekim 2016 tarihli Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yazar ve yöneticilerine yönelikti. 

Aslı Erdoğan

“Bedenin, bellek üzerindeki mutlak egemenliği.” diyordu, Kabuk Adam kitabında Aslı Erdoğan… Belleğindeki satırları kaleme döktüğü için, 16 Ağustos’ta evine yapılan polis baskını ile gözaltına alındı, 19 Ağustos’ta tutuklandı. 4 ay 10 gün tutuklu kaldı.

Nükleer Araştırma Merkezi’nde (CERN) görev yapan ilk Türk fizikçi olan Erdoğan’ın tutuklanma sebebi ise Özgür Gündem gazetesi çatısında yazdığı yazılardı. 

#gazeteciliksuçdeğildir

Konuyla ilgili İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, madde 23 tüm insanların çalışma hakkını güvence altına alır: “Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.” der.  

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tamamlanan 31 sayfalık iddianamede yargılanan tüm sanıklara köşe yazıları delil olarak gösterildi. Kendilerini hak savunucu, gazeteci, yazar olarak tanımlayan isimlerin #gazeteciliksuçdeğildir şiarıyla eşleşip yazıları nedeniyle suçlanmaları; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, madde 10(1) gereğince de güçlü olması gereken bir tutum iken güçlendirilmesi gereken bir tutum olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.”

Aslı Erdoğan ve diğer sanıklar adına yazılan iddianamede yazıların yazıldığı yayın organı üzerinden yazıların değerlendirildiği iddiası “PKK/KCK terör örgütünün basın organı olarak hareket ettiği” üzerine kurulu. İlk 13 sayfa, ifadeler ve kimlik bilgilerinin yanı sıra gazetedeki yazılar, haberler, ev aramalarında el konan kitaplardan oluşuyor. Suçlamaya temel olan konu ise “İdeolojisi PKK/KCK terör örgütünün sözcüsü olan bir gazetede bilerek İmtiyaz Sahibi/ Yayın Danışma Kurulu Üyesi olarak yer almasının; örgütün nihai amacını desteklediği, örgüt adına hareket ettiğinin kanıtı olduğu…”

İddianamede Aslı Erdoğan ile ilgili bölüm ise yaklaşık iki sayfadan oluşuyor. Dava boyunca Aslı Erdoğan’ın avukatlığını Erdal Doğan yürüttü.

Aslı Erdoğan; gazetede sadece köşe yazıları yazdığı, danışma kurulu üyeliğinin sembolik olduğunu, suçlamayı kabul etmeyerek 29/12/2016 tarihinde gerçekleştirilen adli kontrol şartı ile tahliye edildiği duruşmada hakkında iddiaları şu şekilde savunmuştur;

“2013 yılında gazeteden ayrıldım.”

“Atılı suçlamayı kabul etmiyorum, ben savaş karşıtı, anti militarist, meşru müdafaa için dahi olsa insan öldürmeyi asla kabul etmeyen, et ile dahi beslenmeyen bir kişiyim. Bahse konu gazetede yaklaşık 5 yıldan bu yana ismim gazete künyesinde danışma kurulu üyesi olarak yazılmakla birlikte fiilen hiç danışma kurulu üyeliği görevini yapmadım. Özgür Gündem gazetesi kuruluş izni doğrultusunda faaliyet gösteren her nüshası basın savcılığınca denetlenen bir gazetedir. Yazı hayatına yaklaşık 18 yıl kadar önce Radikal gazetesinde başladım. 2011 yılından bu yana da Özgür Gündem gazetesinde edebi yazılar yazıyorum. 2013 yılında gazeteden ayrıldım. O tarihten sonra da gazetede ara ara yazmaya devam ettim. Her ne kadar gazete künyesinde danışma kurulu üyesi olarak adım kayıtlı olsa da sözkonusu kurul olarak hiçbir şekilde toplanmadık, gerek gazetenin yayın politikasının belirlenmesi veya gazetenin gelirlerinin artırılmasına dönük hiçbir toplantımız olmadı. Kaldı ki süreli veya süresiz yayın organlarında danışma kurulları gazetenin yayın politikasını belirleyebilen, bu konuda insiyatif sahibi organları olmayıp adından da anlaşıldığı üzere danışma niteliğinde faaliyet gösteren birimlerdir. Gazete yönetimi veya editör danışma kuruluna ister danışabilir ister danışmayabilir. Danıştığında da danışma kurulunun önerisine uymak zorunda da değildir. Basın kanunu uyarınca gazetenin faaliyetlerinden dolayı hangi organların sorumlu olduğu belirlenmiş olup yayın danışma kurulunun herhangi bir sorumluluğu da öngörülmemiştir. KCK teriminin tam açılımını dahi bilmem. Yazdığım edebi nitelikteki köşe yazılarındaki bazı kısımlar iddia makamınca cımbız ile çekilerek yazı bağlamından koparılmak suretiyle farklı bir anlam yükleyerek suç ile ilişkilendirilmiştir. Bu yazılara ilişkin hangi yazım tekniklerini kullandığıma dair savunmamı ayrıntılı olarak yazılı olarak sunuyorum.”

 “Gazetede yayın politikasının manşetini editör belirler yayına hazırlar. Kimseden emir talimat almadım. Yazdıklarımın dışında hiçbirşeyden sorumlu değilim. Hukuk sadece devleti değil bireyi ve toplumu korumakla da yükümlüdür. Uluslararası düzeyde bir çok eserim var, bir çok ödül aldım. Hayatımda hiç Kandil’e gitmedim. PKK terör örgütü üzerine tek satır yazı yazmadım, yalnızca bir dramı Eliot’un şiir dizesi ile ifade ettiğim ve şiirsel bir anlatımla dile getirdiğim için suçlanıyorum. Tahliyemi ve beraatimi talep ederim, dedi.”

İddianamede, Erdoğan’nın şu yazıları suç teşkil olarak sıralandı; 

  • “28 Haziran 2016 tarihli Özgür Gündem Gazetesinin 14. sayfasında yer alan Aslı Erdoğan tarafından kaleme alınan “Yetmiş Beş, Yetmiş Altı” başlıklı yazı
  • “1 Temmuz 2016 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’nin 7. sayfasında yer alan Aslı Erdoğan tarafından kaleme alınan “Öteki Gündem” başlıklı yazı 
  • “8 Temmuz 2016 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’nin 7. sayfasında yer alan, Aslı Erdoğan tarafından kaleme alınan, “Ayların En Zalimi” başlıklı ve yazı

Erdoğan tarafından kaleme alınan bu yazılara iddianamede de yer verilmiştir: “Yetmiş Beş, Yetmiş Altı” başlıklı yazı ve içeriğinde, “Teker teker saydım ölüleri… İlk kez bugün. Altı yıl önce, çok sıcak bir temmuz günü gelmiştim ‘Özgür Gündem’e, gözden uzak bir cezaevinde yirmili yaşlarda bir KCK tutuklusu, adliler koğuşunda yanarak can vermişti. Onu yazmak istiyordum. Hayatını ve ölümünü, gençliğini… El birliğiyle çakılmış, insan yağıyla parlayan kibriti…” şeklindeki beyanları ile Özgür Gündem gazetesi ve yetkililerinin hakkında açılan dava,tutuklanma ve ölüm süreçlerini bir mücadele gibi anlattığı, KCK tutuklusunun hayatını, ölümünü anlatmak istediğini dile getirdiği anlaşılmıştır.” 

Davaya dair bir diğer ilgi çekici nokta üç yıl boyunca mütalaa verilmemesidir. Konuyla ilgili 28 Kasım 2019 tarihli 16. duruşma da  Avukat Erdal Doğan da en baştan beri beraat istediklerini, mütalaanın bir an önce verilmesini beklediklerini vurgulamıştır. Davanın mütalaası 13 Ocak 2020 tarihinde açıklanmıştır.

14 Şubat 2020 tarihinde yapılan 16. duruşmada açıklanan mütalaaya davada Aslı Erdoğan ile aynı kapsamda yargılanan Eren Keskin şu sözleri ile karşı çıktı:

“Ben silahlı örgüt üyesi değil, insan hakları savunucusuyum. Ömrümde elime silah almadım. Ben Kürt sorunu, Kıbrıs ve Ermeni meseleleri hakkında resmi ideolojiden farklı düşünüyorum. Özgür Gündem gazetesi bombalandı, defalarca kapatıldı. Benden dayanışma için genel yayın yönetmenliği hanesine ismimi yazmak istediklerinde seve seve kabul ettim. Bunu Musa Anter’e, Ferhat Tepe ve diğerlerine gönül borcum için yapıyorum. Devletin sürekli fikri değiştiği için çözüm sürecinde, 2013’te bu gazeteye dava açılmıyordu, ben de terörist olarak görülmüyordum. Hakkımda 17 yıl 2 ay hapis cezası var. Yurtdışına gidebilirdim ama gitmedim. Sizlerle aynıyım, hukukçuyum, aynı okullarda okuduk. Örgüt üyesi kararının nasıl verilebileceğini biliyorum. Bununla ilgili Yargıtay’ın içtihatları var biliyorsunuz. Bu içtihatlarda kişinin örgüte iradesini teslim etmesinden bahsediliyor. Ben kimseye irademi teslim etmedim, etmem de. Örgüt üyelerinin avukatlığını yaptım ama üye değilim. Düşüncelerim sebebiyle kimseye hesap vermek zorunda değilim.”

Duruşma sırasında yurtdışında bulunan Aslı Erdoğan’ın savunmasını avukatı Erdal Doğan okudu. Erdoğan yazılı beyanında, iddianamedeki yazılarının rastgele seçildiğini belirtti, bu yazıların farklı dillere çevrilip yayınlandığını, şiddet karşıtı metinler olduğunu söyledi.

“Düşünceyi açıklama veya yayma hürriyeti”

Bu yazıya yapılan vurgu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bakıldığında sorgulanması gereken bir temel oluşturur; çünkü “Düşünceyi açıklama veya yayma hürriyeti” başlıklı Madde 26’daki özel düzenleme #GazetecilikSuçDeğildir ilkesinin temelini oluşturur:

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” 

Yargılama, Erdoğan’ın yazılarının PKK/KCK terör örgütünün nihai amacını desteklediği üzerinedir.

Savcılık bu iddiaları ortaya koyduktan sonra Aslı Erdoğan’a Türk Ceza Kanunu’nun 314/2 maddesi doğrultusunda “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma”, yine Türk Ceza Kanunu’nun 302/1 maddesi doğrultusunda “Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma”, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi doğrultusunda “Terör Örgütünün Propagandasını Yapma”, Türk Ceza Kanunu’nun 220/1, 2, 8. maddeleri doğrultusunda “Örgüt Kurucusu ve Yöneticisi; Örgüte Üye Olma; Örgüt Propagandası Yapma” suçlamalarını yöneltti.

Böylece Aslı Erdoğan için TCK 302/1 kapsamında ağırlaştırılmış müebbet, TCK 314/2 kapsamında 10 yıldan 15 yıla kadar, TCK 220/1,2,8 kapsamında 4 yıldan 12 yıla kadar ve TMK 7/2 kapsamında 1 yıldan 5 yıla kadar hapsi istendi.

Erdoğan için istenen toplam ceza, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve 15 yıldan 32 yıla kadar hapis cezası oldu.

14 Şubat 2020’de görülen duruşmada, yazar Aslı Erdoğan’ın “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” ve “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamaları karşısında beraatine, “terör örgütü propagandası” suçlaması yönünden de davanın açılması için Basın Kanunu’nda belirlenen dört aylık sürenin aşılması sebebiyle düşmesine karar verildi. 

Basın Kanunu’nda yer alan dört aylık sürenin aşılması maddesi ise şu şekilde; 

        “Madde 26, günlük süreli yayınlarla ilgili bir davanın, yayını takip eden dört ay içinde açılması gerektiğini öngörüyor. Ancak, basın ve ifade özgürlüğünü sürekli bir soruşturma ve yargılama tehdidinden korumak için mevcut bu şart basın yargılamalarının çoğunda uygulanmıyor. Gazeteciler, yıllar önce yazdıkları haberler ve/veya yaptıkları yayınlar nedeniyle yargılanabiliyor.”

Haziran 2017’deki dava duruşmasında yurt dışı çıkış yasağı kaldırılan Aslı Erdoğan, 14 Şubat 2020 tarihindeki beraat kararının ardından, DW Türkçe’ye verdiği röportajda “Türkiye’ye dönmeyi düşünüyor musunuz?” sorusunu şöyle cevaplamıştır: “Hayır, muhtemelen başka bir yere giderim. Türkiye’ye geri dönme umudum giderek azalıyor. Duruma gerçekçi baktığım zaman önümüzdeki en az 10 seneyi yurt dışında geçirmek üzere plan yapmam gerekiyor. Günümüzde Türkiye’de mahkeme önünde olanlara çok ağır cezalar veriliyor. Bir kez daha tutuklanmam benim için ölüm anlamına gelir.” 

Yasalara baktığımızda gazetecilik bir suç değil, kamunun vicdanı bir meslek tanımındadır; ancak yargılamalara baktığımızda gazetecilik, suç teşkil etmektedir. Burada Voltaire’in gazetecinin misyonu ile ilgili de yerinde olan ünlü deyişiyle noktalamak düşündürücü olacaktır: “Düşüncenize taraf değilim ancak bunu ifade etme hürriyetinizi sonuna kadar savunuyorum..”

Bu haber metni, Hollanda Büyükelçiliği MATRA Programı desteğiyle yürütülen “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında hazırlanmıştır. Haber içeriğinden Rafşan Yağmur Çelik sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin ve Gazeteciler Cemiyeti’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

Spread the love