İstinaf Mahkemesi: Gazetecinin Kamuoyunu Bilgilendirmesi Suç Olamaz – Onur Pazarlı
İzmir Bölge İdare Mahkemesi, Söke eski Belediye Başkanı Süleyman Toyran’ın, gazeteci Ayşe Yılmaz hakkında iftira iddiasıyla açtığı davada yerel mahkemenin verdiği kararı, kamuoyunu bilgilendirmenin suç olamayacağı gerekçesi ile bozdu.
2018 yılında, dönemin Söke Belediye Başkanı Süleymen Toyran’ın ortak olduğu şirkete ait telefonun bir suç operasyonu kapsamında teknik takibe alınması ve bu hat üzerinden yapılan görüşmeler Aydın’da bir yerel gazete tarafından haberleştirilmiş, haber üzerine Söke Belediye Başkanı Süleyman Toyran gazetenin genel yayın koordinatörü, sorumlu yazı işleri müdürü, internet sitesi editörü ve haberi yapan gazeteci Ayşe Yılmaz hakkında ‘iftira’ iddiası ile suç duyurusunda bulunmuştu.
Savcılık gazetenin genel yayın koordinatörü, sorumlu yazı işleri müdürü, internet sitesi editörü hakkında takipsizlik kararı verirken sadece gazeteci Ayşe Yılmaz hakkında kamu davası açılmasını talep etti. Hazırlanan iddianamede Yılmaz için Türk Ceza Kanunu’nda 267. maddesinde düzenlenen iftira suçu kapsamında 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası ve meslekten men edilmesi istendi.
‘Haberi belgelere göre yaptım’
19 Haziran 2020 tarihindeki ilk duruşmaya katılamayan gazeteci Ayşe Yılmaz hakkında Söke Adliyesi 3. Asliye Ceza Mahkemesi, ikinci duruşmayı beklemeden zorla getirme kararı verdi. Evinden polisler eşliğinde adliyeye götürülen Yılmaz savunmasında “Haberi belgelere göre yaptım, haberin içeriğindeki belgeleri de açık olarak belirttim, hiç kimsenin şahsına ya da kurumuna yönelik haber yapmadım” ifadelerini kullandı. Haberin düzeltilmesinin, yayından kaldırılmasının kendi sorumluluğunda olmadığını belirten Yılmaz gazeteci olarak görev ve sorumluluklarının yerine getirdiğini vurguladı ve beraat kararı verilmesini istedi.
11 Eylül 2020 tarihinde görülen ikinci celsede, gazeteci Yılmaz’ın ‘iftira’ suçunu işlediğine hükmedilerek TCK 267/1 maddesi uyarınca ceza verildi. Mahkeme ilk olarak cezayı alt sınırdan uzaklaştırarak 2 yıl 6 ay verdi. Ardından da ‘cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri dikkate alarak’ TCK’nun 62/1 maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yaptı ve cezayı 2 yıl 1 aya indirdi.
Haberin gazetenin web sayfasından kaldırılmasına da karar veren mahkeme ayrıca hem Ayşe Yılmaz hem de gazetenin imtiyaz sahibi hakkında soruşturmaya ait ifade tutanaklarını yayınladıkları sebebiyle TCK’nın 285. maddesinde yer alan “gizliliği ihlal” iddiasıyla suç duyurusunda bulunulmasını da hükmetti. Suç duyurusunu inceleyen savcılık kovuşturmaya gerek olmadığına dair karar verdi.
‘İftira suçunun unsurları oluşmadı’
Karar, gazeteci Yılmaz tarafından istinafa taşındı. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve AİHM’in ilgili kararlarına atıfta bulunulan istinaf başvurusunda iftira suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı belirtilerek kararın iptali istendi.
İstinaf başvuru dilekçesinde “Basın olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme , öğretme, aydınlatma, ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir” denildi.
AİHM kararına atıf
AİHM’in ‘Jersild-Danimarka, 1994’ ve ‘Thoma-Lüksemburg, 2001’ kararlarına atıfta bulunulan dilekçede şu ifadelere yer verildi: “Bir gazetecinin, bir başkasının ileri sürdüğü bir iddianın yayılmasına yardım ettiği için cezalandırılması basının kamu yararına ilişkin konuların tartışılması katkısını ciddi biçimde engeller; özel olarak güçlü nedenler olmadığı sürece, bu tür bir cezalandırma düşünülmemelidir. Gazetecilerin, başkalarına karşı hakaret veya provokasyon gibi görülebilecek ya da başkalarının şöhretlerine halel getirebilecek bir alıntıyı yaparken söylenenle aralarına sistematik ve formel biçimde mesafe koyması gerektiği yolunda genel bir talep, basının güncel olay, fikir ve kanaatler konusunda bilgi vermeye ilişkin rolü ile bağdaştırılamaz”.
Dosyayı inceleyen İzmir Bölge Adliyesi 21. Ceza Dairesi yerel mahkemenin aksi yönde karar verdi. 26 Mayıs 2021 tarihinde açıklanan kararda haberin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
‘Basın özgürlüğü üstün tutulmalı’
Haberin kamuoyunu bilgilendirme amacıyla yapıldığının ve haberde küçültücü mahiyette ifadelere yer verilmediğinin belirtildiği gerekçeli kararda “Katılanın meslekî kariyeri veya özel hayatı üzerinde olumsuz bir etkisi olduğuna dair dosya kapsamında herhangi bir bulguya da rastlanmadığı, kamusal bir görev yürüten katılanın eleştirilere, böyle bir görev yürütmeyen birine nazaran daha fazla katlanmasının zorunlu olduğu, konunun ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün katılanın kişisel haklarına üstün tutulmasına esas teşkil eden hususlardan biri olarak kabul edilmesi ve konunun haber yapılmasından dolayı kamu yararının önemi ve niteliği ile eylem nedeniyle katılanın kişisel haklarının gördüğü zarar karşılaştırıldığında somut olayda ifade ve basın özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma hakkının üstün tutulması gerektiği, bu hakkın sınırlarının aşıldığından söz edilemeyeceği, TCK’nın 26/1 maddesine göre, hakkını kullanan kimseye ceza verilemeyeceği, sanığın ifade özgürlüğü çerçevesinde kalan eyleminde düşünce veya fikir açıklama hakkını kullandığı anlaşıldığından” ifadeleri yer aldı.

‘Yerel mahkemenin kararı kabul edilemezdi’
Kararı değerlendiren Ayşe Yılmaz, yerel mahkemenin kararının kabul edilemez olduğunu belirtti. Yılmaz “Yerel mahkemenin kararı taraflıydı çünkü ben yaptığım haberi tamamen belgelere göre yazdım. Hiç kimsenin şahsına ve kurumuna hakaret etmedim. Tamamen bilgilendirme amacıyla yapılmış bir haberdi. 4 yıla kadar hapis cezam istenmişti. Mahkeme görülürken muhabir olmama rağmen imtiyaz sahibi, yazı işleri müdürü ve editör de benmişim gibi bütün cezalar bana verilmiş oldu. Haberin linkinin kaldırılması ile ilgili de beni sorumlu tuttular, oysa ben sadece muhabirdim” dedi.
‘Çalıştığım kurum bu süreçte beni yalnız bıraktı’
Bu süreçte yaşadığı en büyük sorunun çalıştığı kurumun karar verilene kadar sürece dahil olmaması olduğunu da ifade eden Yılmaz “Dava süreci her zaman başıma gelebilecek bir durum ve daha öncesinde benzer sorunlar yaşadım. Öyle ki tanık olarak dinlenen imtiyaz sahibi, mahkemedeki ifadesinde haberin sorumluluğunun kendisinde olmadığına dair ifadeler kullandı. Haberimin imtiyaz sahibinin, haber müdürünün, internet editör sorumlusunun bilgisi dahili dışında yayınlanması, gazetede basılması mümkün değil. İstinaf sürecine kadar çalıştığım kurumun bu davayı sahiplenmemesi üzücüydü çünkü ben o zamana kadar savunulmadım. Dava sonuçlandığında da ben o kurumda çalışıyordum. Dava sürecine dair bilgilerinin olmamaları imkansızdı.”
‘İstinafın kararı basın özgürlüğü açısından sevindirici’
İstinaf mahkemesinin kararının basın ve ifade özgürlüğü açısından sevindirici olduğunu da dile getiren Yılmaz şunları söyledi “Biz muhabirler çalıştığımız kurumdan bağımsız olarak hareket edemiyoruz ama yasalara göre haberden sadece muhabir sorumlu tutuluyor, ceza da sadece muhabire kesiliyor. Bu gazeteciler açısından önemli bir sorun.”
Bu haber metni, Hollanda Büyükelçiliği MATRA Programı desteğiyle yürütülen “Genç Gazeteciler ve Bağımsız Medya Projesi” kapsamında hazırlanmıştır. Haber içeriğinden Onur Pazarlı sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin ve Gazeteciler Cemiyeti’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.